Haber

Paramparça aşklar ve köpekler

Binnaz Pike**

Sanırım bir günah keçisine ihtiyacımız vardı. Keçi bulamadık, köpekti. Artık bir “günah köpeğimiz” var. Artık toplumda çözülmesi gereken tüm yükleri, acıları, sorunları bir kenara bırakabilir, hep birlikte sokak köpeklerinin üzerine koşabiliriz.

HÜDA-Par Genel Başkanı ve AK Parti listesinden İstanbul Milletvekili seçilen Zekeriya Yapıcıoğlu, Esra Elönü ile yaptığı röportajda ‘Kuş gribinde tavukları itlaf ettiğimiz gibi köpekleri de bitirebiliriz’ dedi. Hayır, hayır beni yanlış anlamayın, köpeklerden insanlara bir salgın tehdidi yok. Öyleyse neden itlaf edildi? Kendi halkına sormak lazım, şahsi tahminim köpekleri sevmediği yönünde. Sebep ne olursa olsun, bu önermenin mantığa ve vicdana uymadığı inkar edilemez.

Bir canlıyı sevmek onu öldürmek için bir sebep değil midir? İşte Türkiye’de her şey köpeklerin, hayvanların öldürülmesine sebep olmaya başladı ve evet sevmediğinizi, sevmediğinizi öldürmek, ‘hoşgörüsüzlük, öfke ve şiddet’ bir arada son yıllarda yükselen bir trend oldu. .

Şimdi Meclis’e girenler böyle garip açıklamalar yapınca sokaktakiler insanlarla köpekler arasında bir savaş olduğuna inanıyor ve bazı cahillerin sosyal medyadan verdiği nasihat ve doldurmalarla şişip ava çıkıyor. köpekler için Bir savaş varsa bu tek taraflı bir savaştır ve onu başlatan ve sürdüren insandır. Köpeklerin bu savaştan haberi bile yok.

Örneğin Kartal’da ikamet eden köpek Dursun’u (kameralardan görüldüğü üzere) aracıyla üç kez üzerinden geçerek kaza olarak nitelendirerek öldüren Kartal Halk Eğitim Merkezi Müdür Yardımcısı Nihat Dik, FETÖ’nün askerlerinden. bu savaş Nihat Dik’e bir şey olmayacak çünkü daha önce de gördüğümüz gibi sayısız olayda hayvan en vahşi şekilde kesilse bile yapana ceza verilmiyor.

Daha geçen ay İstanbul’un Sarıyer ilçesinde aracına astığı köpekle seyahat eden sürücü, polis ekipleri tarafından yakalanarak gözaltına alındı ​​ancak sadece 3 bin 36 TL idari para cezasına çarptırılarak serbest bırakıldı. adli merciler tarafından

Mart ayında Kırklareli’nde ‘Köpük’ adlı köpeği 20 dakika işkence ederek öldüren müzisyen Fatih Bücekler (müzisyenin adı Fatih Bozoğlu), neden böyle bir şey yaptığını bilmediğini söyleyerek, tutuklanması şartıyla serbest bırakıldı. Haftada iki gün barınaktaki hayvanlara bakardı.

İzmit Yahyakaptan’da bir dükkan sahibi olan Orçun Maviş, sosyal medya hesabından, adeta bir marifetmiş gibi sokakta yaşayan toplam 5 köpeği pompalı tüfekle öldürdüğünü ve öldürmeye devam edeceğini duyurdu. Orçun Maviş’e ne ceza verildi? Tabiki hayır.

En son Ankara’da piknik alanında boyunlarından, Manisa’da bir bağ evinin kapısında ayaklarından ağaçlara asılı köpekler bulundu. Bunu yapanlar yakalansa bile hukuken haklarında hiçbir şey yapılamayacağı ve özgür kalacakları tartışılmaz bir gerçektir.

Verilen cezalarda caydırıcılıktan uzaklığı daha net açıkladığı için bir sığır davasına gidelim. Daha yakın bir tarihte Adana Et ve Süt İşletmesi’nde buzağının başına sert bir cisimle vurarak eziyetle öldüren iki misyoner, nöbetçi sulh ceza hakimliği tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. onu mahkum etti.

Kitabı onlar okusun hepimiz okuyalım ceza mı ödül mü orası belli değil. Kısacası hangi hayvanı öldürürlerse öldürsünler, zalimler şaka gibi para cezalarıyla, birkaç kuruşla, hatta bazen ödemeden serbest kalıyorlar. Bu insanlar toplum için tehlikeli mi, hayvanları öldürmekle yetiniyor mu, bu cezasızlığın başkalarını cesaretlendirip teşvik etmediği uzmanların ve farklı bir araştırmanın konusu. Temel, çok daha ciddi iddia, tüm köpeklerin öldürülmesini çok önemli bir eylem olarak savunan siyasi partilerin temsilcilerinin şimdi Meclis’te olması ve katillerin açıklamalarıyla yüzleşmesi ve bu tek taraflı savaşı kızıştıracak olmasıdır. …

Yıllarca birlikte yaşadığımız hayvanlar, adını koyduğumuz, beslediğimiz mahalleli iken, nasıl oldu da savaştığımız, haince katlettiğimiz düşmanlara dönüştü? Bir günde olmadı tabi ki ama ‘nefret’ bir virüs gibi hızla yayılan tehlikeli bir duygu ve tohumları ektiğinizde ve bu tohumları ekenlerin ortasında siyasetçiler varken, bu tohumları ekenlerin arasında siyasetçiler de var, o da olmuyor. meyvelerini toplaması uzun sürmez.

Hayvan öldürmenin bu kadar yaygın hale gelmesi hasta bir toplum olma yolunda olduğumuzun bir göstergesidir. Olaya katillerin gözünden bakacak olursak, öldürme usullerinin korkunçluğu düşünüldüğünde dehşete kapılmamak elde değil. Bir insanı bir hayvana karşı bu kadar acımasız olmaya iten sebepler neler olabilir? Kendi halinde görünen bir insan, aklının ucundan bile geçmeyecek hayvan katliamını neden yapsın? Geçim sıkıntısı mı, mutsuzluk mu, doyurulamayan çıkarlar mı, işsizlik mi, başarısızlık mı, hayatta istediğini bir türlü elde edememek mi, bu sebeplerden biri ya da birkaçı mı, mazlum kediye, köpeğe ya da hiçbir işi olmayan başka bir hayvana karşı kinini mi çeviriyor? bahisle mi

Bazı cinayetlerin ve hayvanlara yönelik şiddetin çok kasıtlı, planlı ve hedefli olduğunu açıkça görüyoruz. Hayvanları öldüren insanların bazı ortak özellikleri ve motivasyonları hakkında söylenebilir. Bunların başında kayıtsızlık gelmektedir. Hayvanların da insanlar gibi acı çeken canlılar olduğunu bilmemek, düşünmemek ve umursamamak.

Ayrıca bir cümbüş şekli olarak hayvan cinayetleri veya eziyetleri yaygındır. Yıllar önce sokağımda yaşayan bir gencin yavrularını bir poşete koyup bir apartmanın en üst katından attığına şahit olmuştum. Annesi oğlunun yaptığından utanmak yerine olayı protesto etmek için kapılarına gelen komşulara kapıyı açmayarak oğlunu sonuna kadar savunmuştu.

Öfke, güç ve kontrol duygusu, diğer insanları korkutma veya etkileme, başka bir canlının acı ve ıstırabından zevk alma (sadizm) birçok köpek veya hayvan katilinde bulunan diğer yaygın özelliklerdir.

Inarritu’nun 2000 yapımı kült filmi ‘Shattered Love and Dogs’u hatırlıyor musunuz? Köpekler ve insanlar arasındaki yakınlığı kesişen üç hikayede anlatan ve insanların aşklarını, yalnızlıklarını ve hayal kırıklıklarını köpekler üzerinden işleyen Inarritu, filmde kendimizi insan ve köpeklerin yerine koymamızı sağlıyor. Aslında, Inarritu bunu ‘temelde insan ve köpek o kadar da farklı değildir’ anlamına getiriyor. Ne yazık ki günümüz Türkiye’sinde bir kısım insanoğlu bunca ortak özelliği paylaştığımız canlılara bir takım siyasetleri temel alarak savaş açmıştır. Aşkı, işi, hayatı ve geleceğe dair ümidi paramparça olan insanlar, köpeklere saldırır ve tüm günahlar, kendilerini savunamayan masum insanlara yüklenir.

Aynı sinema şu anda yaşadığımız topraklarda Zekeriya Yapıcıoğlu yönetmenliğinde çevrilseydi, adı ‘Paramparça Aşklar, Parçalanmış Köpekler ve Parçalanmış İnsanlığımız’ olur muydu?

* Paramparça Aşk ve Köpekler, Gonzalez Inarritu (2000)

**Gazeteci-Hayvan hakları aktivisti

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu